24 Ocak 2010 Pazar

İç Donu



Hava bok gibi soğuk. İşe giderken ve işten dönerken havanın aynı karanlıkta olması, Dejavu FC'yi kendi evinde 1-0 öne geçiren golü atıyor. Aynı güzellikte bir kurtarış falan da yok; her gün kopipeyst işte.
Sokakta bir tek, o kısacık montla nasıl bu soğuğa dayandığını merak ettiğim simitçi var. O kadar erken ki "simitler daha gelmedi abi" diyor, yanına gittiğimde.

Servise biniyorum. Uyuyanlar, sabahın köründe house-trance gibi bişey dinleyenler, gereksiz detaylı telefonlarını kurcalayan (benim çalıştığım sektörde koskoca adamların, küçükken taso [oha lan!] kapıştırmamız gibi son teknoloji ürünü gadget'ları yarıştırdığını görürsünüz her yerde)
yolcular arasında beni en çok rahatsız edenler "sabah enerjikleri". Bu tür arkadaşlar gereksiz pozitif olup sinirime dokunurlar. Tamam, sabahları çok ters olurum ben ama
gecenin karanlığı kalkmamışken, kar yağarken, buz gibi bir havada pazartesi günü yeterince iğrençken, kişisel gelişim & nlp kitabından çıkmışçasına yüksek sesle "günaydın"lar,
espriler, asla bitmeyen muhabbet isteği hiç çekilmiyor arkadaşım. Bi vur kafayı yat, dışarıyı seyret. Hiç mi duymadın "dumanlı dağlar" diye türküleri, Seattle'ın grunge'ını hiç mi duymadın?
Biraz depresiflik alalım bu arkadaşa..

Veriyorum Telvin'i iç kulağa, servis penceresinden karı seyrederek (serbest çağrışım köşemizde bu hafta: ayı gördüm sen sandım) klip tadı yakalıyorum. Başka türlü çekilmiyor o pazartesi
sabahı.

"Şöyle iyi bir kar yağsa, havada mikrop falan kalmaz hem kuru soğuğu da kırar." - Anonim Taksici Deyişi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder